• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/annebabaokulu
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905327001004
  • https://www.instagram.com/matematikkafe
TRANSLATE
DESTEK OL
ÜYELİK GİRİŞİ
REKLAM ALANI-1

MATEMATİK DÜNYASI
EĞLENCELİ MATEMATİK
OKUL BAŞARISI
PSİKOLOJİ
SİTE HARİTASI
ZİYARET BİLGİLERİ
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam932
Toplam Ziyaret2427849

Yarım-kalan-eğitim-rüyası-2


matematikkafe.com


Yarım kalan bir eğitim rüyası-1

KOŞAN EĞİTİMDEN EMEKLEYEN EĞİTİME-2

 
Yarım kalan bir eğitim rüyası-2
 

Tonguç, çocukluğunda eğitim için çıplak ayakla İstanbul’a koştuğunda, ilk iş olarak kapısına gittiği Osmanlı paşasının kendisine, parası olan okur demesine kızıp, görürsün sen hem okuyacağım hem de benim gibi parasız olanların okuması için ömrüm boyunca çabalayacağım diye ahdetmişti. Sanki kültür bakanı Arıkan onun bu içten yeminini duymuş ve ona bu büyük fırsatı vermişti. Ve artık o da bundan sonra kız erkek tüm çocukların eşit olarak eğitim görmesi için çabalayacaktı…


İnancının temelini oluşturan sebeplere ve yola nereden başladığına göz atmak gerekirse eğer; önce Silistre’de fakirlik içinde geçen çocukluğundan beri, kafasında yeşertip büyüttüğü, eğitimde herkese eşit fırsat tanınması ve kendi gibi parasızların da okuyabilmesi fikrini iyice olgunlaştırıp şekillendirendi. Onu köyde eğitimin hedefleri ve de eğitimde fırsat eşitliği doğrultusunda ateşleyip yüreklendiren şey, Atatürk’ün İzmir iktisat kurultayında ileri sürdüğü şu görüştür;

‘’Ekonomik kalkınma Türkiye’nin daima bağımsız ve daha güçlü olmasının belkemiğidir. Türkiye böyle bir kalkınmada iki güce dayanacaktır. Bunlardan biri ülkenin toprağı, iklimi gibi başlı başına bir servet olan coğrafi durumudur. Biri de Türk köylüsünün, silah kadar makine tutmaya da yaraşan güçlü eli ile ulusal olduğuna inandığı işlerde ve zamanlarda tarihin akışını değiştiren yüksek ve sosyal duygusudur.’’

Bu sözler öyle yenilir yutulur cinsten sözler değildi. Hele de Kapitalist-Emperyalist sömürgenler ve Feodal güç baronları tarafından hiç yutulamayacak sözlerdi. Hem de o günlerde? Hiç mi hiç değildi…

İşte, İsmail Hakkı Tonguç’ta maneviyatı ve azmi yüksek olan bu sözlerden güç ve cesaret alarak çıktı yola. Ve de köyde eğitimin hedeflerini gerçekleştirebilmek için gerekli olan, özellikle de membaında açacağı ‘’köy okulları’’ ve ‘’köy eğitmen yurtları’’ gibi % 80’i köylü olan Türkiye’nin eğitim sisteminin yol haritasını çizebilmek için…

Ayrıca ona göre yeni bir eğitim sistemi yaratmak için öncelikle büyük bir ruha ve de yüreğinde sevgi ve inanç besleyen, insan desteğine ihtiyaç vardı. Gerisi okullar ve enstitüler açıldıktan sonra kendiliğinden gelecekti zaten ve sistem kendi kendini finanse edecekti. Ama sistemin tam oturması ve eğiticilerin yetişmesi için ise en az 15 yıla ihtiyaç vardı…

İlköğretim genel müdürü olana kadar kafasının içinde hep bu planlarla ve idealle dolaştı Tonguç ama idealini gerçekleştirebilmesi için aradığı fırsat en nihayetinde ayağına geldi. Bu vesileyle de Allah hem onun hem de Türk insanının, Türk köylüsünün yüzüne gülmüş oldu.

Bakan Saffet Arıkan çok geçmeden kendisinden ülke nüfusunun eğitim haritasını ve köy okulları için gerekli olan maliyetleri istedi. Zaten elinde daha önceden yaptığı bir ön araştırması ve gerekli okul maliyetlerinin kabataslak yazılı bir dokümanı vardı. İsmail Hakkı, üzerinde fazla çalışmasına gerek kalmadan ufak tefek düzeltme ve eklemeler yapıp bakana istediği raporu verdi. İdealist bakan da atladı üzerine durur mu? Hemencecik göz gezdirip, inceledikten sonra daha detaylı ve gerçek son maliyetleri gösteren yeni bir rapor hazırlamasını istedi ondan, çünkü o getireceği raporu başbakana ve Cumhurbaşkanına (Atatürk’e) gösterecekti…

Bakan 6 ay süre verdi ona. Neredeyse Anadolu’nun tamamını gezdi Tonguç. Yerinde bilgi aldı. Önce köy ilkokul öğretmenlerini yetiştirmek için kuracağı köy enstitülerinin yerlerini belirledi. Sonra da toplam maliyetlerini çıkarıp bakana bir eğitim muhtırası olarak sunduğunda, böyle bir ulusal eğitim planı zaten parti programında da olduğu için neredeyse boynuna atlayacaktı Tonguç’un. Hemen Başbakan ve Cumhurbaşkanına çıkardı raporu Bakan Arıkan. Onlardan da jet hızıyla kabul gören ve özellikle Atatürk tarafından uzun süredir beklenmekte olan bu ‘’eşitlikçi ve imece ürünü ulusal eğitim planı’’ kısa bir süre sonra Meclis gündemine gelip, büyük bir çoğunlukla kabul görerek Genel kuruldan geçmiştir…

Sistemin en ilgi çeken ve kabul gören tarafı, kurumların kendi kendini inşa edecek olmasıydı. Eğitimci ve öğretmenlerin de köylerden ve de köy sistemini iyi tanıyan çocuklardan seçilecek olmasıydı. Aynı zamanda, sistemin yapacağı üretimlerle de kendi döner sermayesini oluşturması fikri idi…

İş ve meslek kazandıracak, eğitimli işçi, çiftçi, sağlıkçı, balıkçı, sanatçı, yazar, marangoz, demirci, yapı ustaları, tarım makine operatörleri ve daha nicesini? çıkaracak olması da ayrı bir cazibe sağlıyordu bu eğitim girişimine. Düşünebiliyor musunuz? Tohumlar, ağaçlar, meyveler rastgele dikilmeyecek, toprak eğitimli insanlar tarafından ekilip biçilecek, sağlık işleri, doğumlar ve sünnetler köylerde eğitimli kişiler tarafından yapılacak, sakat doğum ve yanlış uygulamalardan kaynaklanan ölümlerin önüne de geçilmiş olacak ve Atadan dededen kalma yöntemlerde böylelikle bırakılacaktı. En önemlisi köylü bu eğitim sistemiyle aşırı kadercilikten kurtarılacaktı.

Tonguç’un ideali gerçekleşmek üzereydi ve gece gündüz demeden başladı işlere. Çünkü kendine tanınan bu fırsatı zaman geçirmeden değerlendirip, ülkeye kazandırması gerekiyordu. İşe önce eğitilecek gönüllüleri bularak başlamalıydı. Kısa sürede bunları yani eğitime aç, gönüllü ordusunu da buldu. Hem de tıpkı Mustafa Kemal’in Kurtuluş savaşında ülkenin kurtuluşu için aradığı vatanseverleri bulması gibi…

Aslına bakılacak olursa; Bu süreç birkaç eğitim idealistinin ideallerini gerçekleştirmesi değil de, bir ülkenin tepeden tırnağa eğitilme sürecinin hikâyesidir. Eğitmek, eğitilmek bu kadar mı zordu? Devlet veya varlıklı tüccarlar, ağalar her şeye para buluyorlardı da eğitime mi para bulunamıyordu? Hayır, amaç o değildi ki, amaç eğitimsiz, cahil ve de kaderci bir toplum (ümmet) yaratmaktı. İstedikleri amaçlarına ulaşmışlardı da…

Ama İsmail Hakkı Tonguç, basiretli yöneticileri de yanına alarak onların bu kirli oyununu bozmayı başardı. Kısa süreliğine de olsa hem kendi idealini gerçekleştirdi. Hem de bir millete eğitimin ne kadar önemli bir silah, bir güç olduğunu gösterdi. Özellikle de köylü ve kadın, eğitimli olursa ki bu ikisi çok önemlidir? Kadınlar gelecek kuşakları yetiştirecekler, köylü ise eğitimden aldığı destekle seçimler vasıtasıyla, hem ülke yönetimindeki gücünü gösterecek hem de tarım ve sanayisini teknik olarak yapıp daha az yorulacak ve daha sağlıklı üretecek. Böylelikle de ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır. Atatürk’te bunu öngörmüş olduğu içindir ki, ‘’Köylü milletin efendisidir.’’ Diyerek onlara tarihteki haklı yerlerini vermiştir…

İlk defa 1936’da bu hareketin öncüsü olarak Eskişehir çiftelerde 8 aylık eğitmen kursu açılmış ve deneme mahiyetinde olduğu içinde bu kursu bitirenlere öğretmen değil, Eğitmen denilmişti. Köylerden alınan ve yine kendi köylerine verilecek olan Eğitmenler köy yaşamının tüm sorunlarını birebir yaşadıkları için, bunları değiştirmeye yönelecek yeni bir anlayışla yetiştirileceklerdi. Öncelikle okuma-yazma bilen, askerliğini onbaşı ve çavuş olarak başarıyla bitiren ve köyüne bağlı köylüler arasından eğitmen adayları seçilmiştir. Bir tarım mevsiminde 7-8 ay kurs görüp daha sonra da köylerde 4 ay staj gören eğitmen adayları, gezici başöğretmenler ve kendilerine yardımcı olan tarım öğretmenlerinin öncülüğünde görevlerini uzun süre başarıyla yaptılar…

Ve akabinde bu denemelere ve gerçeklere dayanarak 21 Haziran 1936’da, 3238 sayılı ‘’Köy Eğitmenleri Yasası’’ TBMM de kabul edilmiştir. Bu girişimlerden sonra ülke, köyde eğitim konusunda hızla yol almaya ve geleceğin çok programlı ve mesleğe yönelik eğitimi de kendini iyice göstermeye başlamıştı. Ama yetinilmiyordu. Artık hız kesilemezdi. Bu sebeple Tonguç, bakanlık tarafından son kez batıdaki köy eğitimi ve köye öğretmen yetiştirme sistemini incelemek için; Bulgaristan, Macaristan, Yugoslavya, Almanya ve Avusturya’yı kapsayan 2 aylık bir inceleme gezisine gönderildi (28 Ağustos 1938)…

Ama onunki diğer Avrupa eğitim inceleme gezilerinden farklı olarak kopya amaçlı değil de, kendi kafasındaki sisteme uyanların olup olmadığını görmek ve eğer varsa onları inceleyip kendi eksiklerini tamamlama amaçlıdır. O yıllarda Avrupa ve Amerika’da da ayrı ayrı seçkin kesime seçkin meslekler yerine, öğrenciler yeteneklerine göre mesleklere seçiliyor ve yönlendiriliyorlardı…

Kitap bilgisini ezberlemek yerine, iş ve teknik aracılığı ile çocuğun öğrenmesi ve etkinleşmesi hedefleniyordu. Böyle olunca da tarla, işlik, bağ-bahçe, kümes ve fabrika gibi yerler doğal olarak okulun çalışma ve öğrenme alanı oluyordu. Öğrenci yapay model araçlarla laboratuarlarda değil de, orada bulunan motorun, vincin, dinamonun, radyonun başında ve onu gerçekten kullanarak fizik dersini öğreniyor veya gübre, süt, boya gibi maddeleri kullanarak da kimya öğreniyor, dolayısıyla bitki, hayvan, deniz, göl, insan gibi ana konuları da bu yolla gerçek hayatta öğrenme imkânı buluyordu…

Murat TEKİNEŞ


Yorumlar - Yorum Yaz