• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/annebabaokulu
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905327001004
  • https://www.instagram.com/matematikkafe
TRANSLATE
DESTEK OL
ÜYELİK GİRİŞİ
REKLAM ALANI-1

MATEMATİK DÜNYASI
EĞLENCELİ MATEMATİK
OKUL BAŞARISI
PSİKOLOJİ
SİTE HARİTASI
ZİYARET BİLGİLERİ
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam176
Toplam Ziyaret2424860
Prof. Dr. Necati Cemaloğlu
necaticemaloglu@hotmail.com
Depremle Yaşamayı Öğrenmek
30/09/2019
Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU

26 Eylül 2019 tarihinde İstanbul’da 5.8 büyüklüğünde bir deprem yaşandı. Bu depremin Türkiye gibi bir ülkede yaşanması kadar doğal bir durum yoktur. Çünkü Türkiye, fay hatlarının bulunduğu coğrafyada kurulmuş bir ülkedir. Geçmişte Türkiye’de yüzlerce deprem yaşanmış ve binlerce vatandaşımız göçük altında kalıp ölmüş, sakat kalmış, evler, iş yerleri, fabrikalar yıkılmış ya da kullanılamaz hale gelmiştir.

Deprem kabul edilmesi gereken gerçek bir durum ise, buna karşı yapılacak ilk durum, deprem bilincinin oluşturulmasıdır. Sanıyorum 1950’li yıllarda Marmara bölgesinde bir ilimizin belediye encümeninde görüşülen konu, şehrin altından geçtiği iddia edilen fay hattı. Encümen üyeleri fay hattının depreme neden olacağını öğrendiklerinde bir karar alırlar. Karar aynen şöyle: “Şehrimizin altından geçen fay hattının en kısa zamanda kaldırılıp atılmasına oy birliği ile karar verilmiştir.” Bu olay gerçek de olabilir şehir efsanesi de. Ancak içeriği ve vurgusu açısından incelendiğinde, belediye encümeni gibi konu hakkında bilgi sahibi olması gereken bir birimin bu konudan habersiz olduğu gerçeğidir.

Deprem konusunda bilgi sahibi olduktan sonra yapılması gereken diğer durum şehirlerin sağlam zemin üzerine kurulması gerekir. Fay hattının üzerine kurulan şehir sürekli beşik gibi sallanır. 1999 depreminde sonra Kocaeli Üniversitesi sağlam zemin üzerine kurulmuştur. Aynı şekilde Erzincan depreminden sonra yeni bir yerleşke bulunmuş ve o yerleşke üzerinde planlı bir şehirleşme modeli ortaya koyulmuştur. Eski yerleşim birimlerinde ise, depreme karşı binaların güçlendirilmesi ve yeni yapı izni verilmemesi gerekir

Sağlam zemin üzerine yapılacak binaların da sağlam yapılması gerekir. 5.8 şiddetindeki bir depremde çatlayan, dökülen, yıkılan bina varsa, bu binaların malzemesinden çalınmıştır. Az çimento, az demir, ince kolon ile yapılan binaları deprem affetmez. Bu açıdan çok güçlü bir yapı denetimine ihtiyaç vardır. Konut ya da iş yerlerine oturma izni verilmeden önce ekipler tarafından binalar inşaat halinde iken incelenmeli, depreme dayanıklı olmadığına karar verilen inşaatlar yıkılmalıdır. Deprem insanları öldürmez, depreme dayanıksız binalar insanları öldürür. Japonya’da 9.0 şiddetindeki bir depremde bile ölüm ve yıkılma olayları az olmasının nedeni; Japonların depreme dayanıklı binaları yapmış olmalarıdır. 2017 yılında Kastamonu ilinde bir yılda depreme dayanıklı olmadığı için yıkılan okul sayısı 19 civarındadır. Bu okulları yapan müteahhitler, bu okulları teslim alan bürokratlar hala yaşadıkları halde hiçbiri hakkında yasal işlem yapılmaması da ilginç bir durumdur.

Deprem esnasında minareler yıkılmakta ve kubbeli cami tavanları risk taşımaktadır. Elektriğin olmadığı, hoparlörün icat edilmediği dönemlerde müezzinin sesini geniş alana duyurmak amacıyla yapılan yüksek minarelerin, günümüzde görsel şölenin dışında hiçbir geçerliği yoktur. Müezzinler minareye çıkıp ezan okumamakta, caminin içerisinden okuyup hoparlör ile yayın yapmaktadır. Bu sebeple makul yükseklikte minareler yapılmalıdır. Ayrıca eski kubbeli cami modeli yerine, depreme daha dayanıklı ve güçlendirilmiş tavan modeline geçiş yapılması gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda yeni modern tarzda cami mimarisi üzerine çalışmasında fayda vardır.

Hastane, okul ve AFAD merkezlerinin stratejik yerlere yapılması gerekir. Sel meydana geldiğinde hastane su altında kalıyorsa, depremde ilk yıkılan yer hastane ise, okullar risk taşıyan yerlere yapılmışsa, ilk sarsıntıda su şebekesi zarar görüyorsa, o ülkede, o şehirde yaşayan insanlar kentte yaşıyor fakat kentli yaşamıyor anlamına gelir.

Coğrafi yapı ve ısınma biçimleri deprem için önemli bir durumdur. Fay hattının geçtiği bölgelerde tahtadan yapılan evler, deprem esnasında beşik gibi sallanır ve kolay kolay yıkılmaz. Ancak şiddetli depremlerde yıkılma ihtimali vardır. Depremin kış aylarında olması halinde sobaların tahta evlerde yangına sebep olması, göçük altında kalan insanların yanarak ölmesine, yangınların yoğun yaşanması yüzünden arama ve kurtarma faaliyetlerinin yapılamamasına neden olmaktadır. Depremde yıkılan evler, yıkılıp yanmaya başlayan evler, göçük altında yaralı ve yanarak ölen insanlar trajedisi yaşanmaktadır. Coğrafi özelliklerin bu yönü göz önüne alınması ve deprem sonrası felaketlere sebep olacak sorunların önlenmesi gerekir.

Deprem, şehirleri en çok baraj yoluyla tehdit eder. Şehrin baraj ya da büyük bir göl eteğine kurulmuş olması riskli bir durumdur. Deprem esnasında baraj kapaklarının açılması ya da çatlağın meydana gelmesi, depremle mücadele eden şehri dakikalar içerisinde su altında bırakabilir. Göçük altında kalan kişiler, boğularak ölebilir.

Deprem esnasında nükleer santraller, kimyasal madde işleyen fabrikalar halk sağlığını tehdit eder. Japonya'nın kuzeydoğusunda 11 Mart 2011'de meydana gelen 9 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında oluşan Tsunami, Fukuşima Daiichi nükleer santralinde kazaya yol açmıştı. Nükleer santralde aşırı derecede ısınma yaşanmış, santrali soğutmak için gereken elektrik deprem nedeniyle kesildiği için büyük bir felaketin eşiğinden dönülmüştü. Fukuşima kazası nükleer santrallere dışarıdan elektrik almak yerine kendi elektriğini üreten bir jeneratör sisteminin kurulması gerektiği gerçeğini ortaya çıkardı. Aslında bu durum hastane, AFAD merkezi gibi stratejik önemi olan yerler için de düşünülebilir.

Deprem, bir ülkenin en yumuşak karnıdır. Binlerce bina çökmüş, binlerce insan göçük altında iken, ordu mensupları yaralıları göçük altından kurtarmak için seferber olduğu bir anda, ülkenin farklı bir bölgesinde ayrılıkçı teröristler toplu isyan çıkarabilirler. Devletin gücü, enerjisi depreme yoğunlaştığı bir aşamada hain bir kalkışma olabilir. Bu sebeple deprem esnasında güvenlik kuvvetlerinin teyakkuzda olması gerekir.

Deprem bilincinin yaratılacağı, öğretileceği en iyi yer hiç şüphesiz okuldur. Deprem öncesinde, deprem sırasında ve depremden sonra ne yapılacağının öğretilmesi, depremde can kaybını azaltır. 26 Eylül 2019 tarihinde İstanbul’da meydana gelen depremde yaşanan olayları televizyondan izledim. Deprem esnasında herkes bilinçsiz bir şekilde kaçışıyordu. Bu durum depremin yaratacağı felaketleri daha da artırabilir. Deprem konusunda televizyonlara büyük iş düşmektedir. Türk halkı dizi film izlemektedir. Dizi film izlemekten de mutlu olmaktadır. O halde dizi filmlerin içerisine deprem sahneleri koyulmalı, deprem yaşayan kişilerin davranışları film sahnesi olarak gösterilmelidir. Ayrıca depreme karşılık farkındalık düzeyini artırmak için “5 Dakika” görselleri hazırlanıp, kamu spotu olarak yayımlanmalıdır. Şehrin muhtelif yerlerine görseller asılmalı, ibadet merkezlerinde bu konu işlenmelidir.

Deprem, sel baskını, yangın, fırtına gibi felaketler Allah’ın bir gazabı mıdır? İnanan her insanın da bildiği gibi her şey Allah’ın (cc.) sonsuz kudretinin eseridir. Allah’ın (cc) izni olmadan hiçbir şey olmaz. Ancak İslam’da tevekkül inancı vardır. Tüm tedbirleri almak, daha sonrasını da Allah’a (cc) bırakmaktır. Ashaptan bir kişi: "Ya Resûlallah, deveyi bağlayıp da mı tevekkül edeyim, yoksa salıverip de mi tevekkül edeyim?" diye sordu. Peygamberimiz: "Bağla da öyle tevekkül et!" buyurdu (Hadis-i Şerif, Tirmizi, S. Kıyame 60). Depreme dayanıklı bina yapmadan tevekkül etmek, İslam dininin inanç sistemiyle bağdaşmaz. Ormanları yakıp kestikten sonra yaşanan sel felaketinden Allah’ı sorumlu tutmak, toplumsal sorumluluklardan kurtulmak, maden kazasını Allah (cc) ile ilişkilendirmek hem doğru değildir hem de dünyadaki sorunları çözmez.

Deprem her ne kadar yıkılma, felaket olarak kabul edilse de, aynı zamanda bir fırsat olarak da görülür. Yeraltı su kaynaklarının yönünü değiştirmesi sonucunda kaplıcalar, maden yatakları gibi pek çok yer altı zenginlik kaynağının yeryüzüne çıkmasına neden olur. Kriz yıkılma anlamı kadar fırsat anlamını da içerir. Depremle yaşamayı öğrenmek, depremin yıkıcı etkisini kontrol etmek ve fırsatlarını değerlendirmek de mümkündür.

Deprem kriz yönetimi konusunda ciddi sorunlarımızın olduğunu göstermektedir. Kriz yönetimi, kriz esnasında belirlenmez. Kriz ortaya çıkmadan önce gerekli tedbirler alınarak yönetilmeye başlanır. Deprem esnasında sadece kriz yönetimi uygulanır. 26 Eylül 2019’da İstanbul’da yaşanan deprem, kriz yönetimi konusunda yetersiz bilgiye, beceriye sahip olduğumuz ortaya çıkmıştır. Deprem esnasında ya da depremden sonra özel araçlarla yola çıkmak, deprem olan yerleşim birimlerine müdahaleyi zorlaştırır. Japonya’da depremden sonra herkes özel araç yerine bisiklet kullanır.

Sonuç olarak deprem bir felakettir ve kaçınılmaz bir felakettir. Depremleri yok etmek mümkün olmadığına göre, depremle yaşamayı öğrenmek, depreme karşı dayanıklı binalar yapmak, toplumu bilinçlendirmek gerekir. Toplumu bilinçlendirmenin yolu örgün ve yaygın eğitimden geçer. Örgün eğitimde derslerde yaygın eğitimle de kitle iletişim araçları kullanılabilir. Yapı denetimleri, depremlere karşı yapılan mücadelede en önemli role sahiptir. Depreme dayanıklı olmayan binaların yıkılması gerekir. Şehirlerin dikey büyümesi yerine yatay büyümesine, çok katlı binalar yerine depreme dayanıklı ve az katlı binaların yapılması teşvik edilmelidir. Depremden sonra devri sabık aramak yerine depremden önce işleri sıkı tutmak, halkın güvenliğini sağlayacak tedbirleri almak önemlidir. Depremden sonra halk canını kurtarmak için mücadele ederken bazı ülkelerde tecavüz, hırsızlık, yağmalama, gasp, yaralama ve cinayet olaylarının yaşandığını görüyoruz. Bir milleti millet yapan unsur, felaket zamanlarında ortaya koydukları davranış örüntüleridir. Amerikan ordusu Bağdat’a gelmeden önce kamu binalarını yağmalayan Iraklılar, elektrikler kesildiği anda marketleri yağmalayan Brezilyalılar, deprem ve tsunami sonrası komşusuna zarar veren Perulular asla millet olamazlar. Millet olmak için; her şeyden önce asalete ve onura sahip olmak gerekir.


665 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

EĞİTİM VE YÖNETİMDE İNOVASYON - 11/04/2021
Eğitim ve Yönetimde İnovasyon
ÇOCUKLARLA SORUN ÇÖZME - 14/03/2021
ÇOCUKLARLA SORUN ÇÖZME
ÖRGÜTSEL ÇETELER - 15/02/2021
ÖRGÜTSEL ÇETELER
EĞİTİM VE YÖNETİMDE MİZAH - 05/07/2020
Eğitim ve Yönetimde Mizah
Öğretmen Özerkliği - 24/06/2020
Öğretmen Özerkliği
Öğretmek Bir Sanattır - 14/06/2020
Öğretmek Bir Sanattır
İLETİŞİM KURUNUZ, İLİŞKİ DEĞİL - 07/06/2020
İLETİŞİM KURUNUZ, İLİŞKİ DEĞİL
Türküler ve Yönetim Bilimi - 05/06/2020
Türküler ve Yönetim Bilimi
Türkülerin Dili ve Eğitim - 23/05/2020
Türkülerin Dili ve Eğitim
 Devamı