7 Mayıs 1999‘dan bu yana yaşayarak öğrendim ki Türkiye’de iş üreten insana değil, ağzı laf üreten insana daha fazla rağbet ediliyor. Üreten insanlar toplumda vebalı gibi acayip gözle bakılan varlıklar halinde, sorulan ilk soru da hep aynı ”Ucunda para var mı para?” Her tarafa koşturacaksın, kimse ”Arkadaş senin derdin ne?” diye sormayacak. Daha sonra mecburen yurt dışına gideceksin, projelerini yabancı ülke patenti ile kabul ettireceksin. Gazeteler boy boy resmini yayınlayıp ”Bir Türk’ün Başarısı!” diye manşet atacak, okuyanlar da ”Üstadım, şu devletin yaptığına bak, bilim adamlarımızı hep Amerika kapıyor. Beyin göçünü önlemeliyiz.” muhabbetleri falan, filan……
Ben açıkça '‘Beyin Göçü” nitelemesine çok gıcık oluyorum. Dostlar, bunun neresi ”Beyin Göçü”, şuna ”Beyinlerin Ülkeden Kovulması” deseniz daha iyi yakışmaz mı? Atalarımız bile ”Marifet iltifata tabidir.” demişler. ”Beyin Göçü” diyebilmemiz için o bilim adamlarının Türkiye’de imkan sağlandığı halde tercihlerini yurt dışı lehine kullanmaları gerekir. Ben bile 2008 başında ben bile çaresiz kalınca internetten Almanya konsolosluğuna ”Matematik projelerim” için başvuru yapmıştım. Almanya Konsolosluğu başvuruma cevap vermeyerek neler kaybettiğini ilerde çok iyi anlayacak. Eğer başvurumu kabul etselerdi evinden ayrılamanın hüznüyle ağlayan gelin misali ”Hem ağlarım, hem giderim” diyerek ve arkamda tüm medyaya gönderilmek kaydıyla yazdığım bir isyan mektubu bırakarak.
Türkiye’de değişik bir projeyle ortaya çıktığında vurulan ilk damga ”Deli” olur. ”Delidir, ne yapsa yeridir.” ”Şarlatan”, ”Boş ver, Türkiye’yi kurtarmak sana mı düştü? daha neler, neler….
Bunlara aldırmazsınız bu sefer eşinizi, çocuklarınızı psikolojik olarak taciz etmeler… Aslında söylediklerinizde az da olsa haklılık payı olabileceğini düşünerek dinleme zahmetinden kaçmak için bir çıkış yoludur size ”Deli” demek. Kahvelerde boş vakit öldürenlerin, şans oyunlarından kazanacakları paraların hayalini kura kura ömrünü tüketenlerin, at yarışında kazanmak için atların yedi sülalesini öğrenenlerin akıllı geçindiği bir ülke de aslında ”Deli” denilmek belki de güzel bir iltifat….
2001 yılında Kütahya’ da Kanal 43 Televizyonunda yaptığımız bir ”Başarı Yürüyüşü” programı sonucunda bir arkadaş ”Hocam, aynen devam, çok güzel mesajlar veriyorsun.” dedi. Ben de bunda bir iş var ”Arkadaş, sana çevrende ne diyorlar?” diye sordum. ”Boş ver Hocam.” dedi. Söyle, söyle diye üsteleyince ”Hocam, bana DELİ diyorlar.” deyince. ”Biliyorum, zaten asıl akıllı deselerdi şaşardım.” diye cevap verdim. Sonradan öğrendim ki o arkadaş benim gibi başkalarının denemediği şeyleri deneyen aykırı bir tipmiş. Hafıza çalışmalarında müziğin öğrenmede kullanılmasının öğrenmede çok faydalı olduğunu öğrenince ”Matematik” ile ilgili şarkı yazıp besteledim. Müzik düzenlemesi için uğraşırken karşıma yine bir deli çıktı. Çevresinde Deli Mustafa lakabıyla anılan Mustafa ÇALLI idi, hem de belgeli. İki deli bir araya gelmişti; biri belgeli (M.Çallı), biri de yaptıklarından belli belgesiz zırdeli…. (Necip GÜVEN). Yaptıklarının bilim yönünden dayanakları varmış, bir şeyi reddetmek için denemek gerekirmiş, miş, miş, geç bunları geç kardeşim geç…. Bir deliye sabredemeyen toplum, iki deli yan yana gelince nasıl sabretsin….
Ama ben kendini akıllı yerine koyanların aklına şaşıyorum. Kocaman kocaman adamlar statlarda takımlarını desteklemek için müziği kullanırlar. Düğünlerde, şenliklerde cümbür cemaat coşmak için müziği kullanırlar. Firmalar ürünlerini satmak için müziği kullanırlar. Partiler seçmeni avlamak ve tavlamak için müziği kullanırlar. İş matematiğe gelince hiç düşünmeden çamura yatarlar.
Allah aşkına matematikle ilgili hatırladığınız bir şarkı var mı? Var, var!” Kendimden kendimi çıkarsam sıfır kalmaz, Matematik yalan söylüyor hocam.” Bir tane bulduk o da matematikle dalga geçiyor. O zaman da ”Cem Yılmaz,” eğitimi makaraya sarınca ağlanacak halimize güleriz. O esprilere ben de güldüm fakat ”Matematik” deyince unutkan olan bu millet ”Cem Yılmaz”ın esprilerini hiç unutmuyordu. ”Cem Yılmaz” da matematik dersinden ve havuz problemlerinden ” havuza işeyerek öç alıyordu.
”Cem Yılmaz” haksız mı?” derseniz haklı ama bir eğitimci olarak ”Hiç olmazsa arkadan gelen nesil bari havuzlara işemesin.” diyerek ”Matematiği sevdirici” çalışmalar yaptım. Yaptığım çalışmalarda istenen başarıya ulaşamadığım gibi görülse de daha sonra attığım her adım bir öncekinden biraz ilerde oluyordu. Koyduğum çıta boyunda atlayamayıp düşsem bile kalktığımda bu sefer atlayacağım deyip çıtayı daha da yükseltiyordum.
Delilik safhası olan birinci dönemi aştığınızda bu sefer de size ikinci damgayı yapıştırıyorlar. Bu damga beni ”delilik” damgasından daha fazla rahatsız ediyor. Çünkü Türkiye’nin ilerlemesi için benim Oğuz SAYGIN Hocamı, öğrencilerimin de beni geçmeleri gerekiyor. Ben bunu ifade eden bir cümleyi öğretmenliğimin ilk yıllarında Gaziantep’te görev yaparken maaş almak için şehire indiğimizde eşimle birlikte yemek yediğimiz ”Efes Lokantası” nda duvardaki yazıdan beynime öyle kuvvetli nakşetmişim ki hala sanki o yazı karşımda duruyor gibi …. O yazı da ”Bir meslekte çıraklar ustalarını geçmezse o meslek ölür.” diyordu. Artık dünyanın global (globalı biz genellikle ”Araba al, dolap al.” anlıyoruz ya neyse…) hale geldiği bir ortamda koşanların yanında yürüyenler yerinde saymış, duranlarında aslında geriye gittiğini fark etmemiz gerekiyor. Ülkemizi geliştirmek aydın geçinen insanlara düştüğü halde sorumluluk almaktan kaçmak için çalışarak, didinerek elde edilmiş başarıları ”DAHİLİK” le açıklıyarak kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz. Böyle yaparak aslında hem kendimize hem de üretimi düşürdüğümüz için ülkemize zarar veriyoruz.
Bir de kariyerlerinin arkasına sığınarak çalışmalarımızı görmezden (sıradan bir sınıf öğretmeniyiz ya …) gelenlere gülüp geçiyorum. Kariyer olarak ben de Edison’dan üstünüm ama Edison kadar buluşum yok ama yine de kariyer sahibi olmayan Edison’un ampulü kullanmaya devam ediyoruz.
Hiç tasam yok. Bu millet çok arif bir millettir, onu asla uzun süre kandıramazsın. Mutlaka bir gün gerçeği bulur. Sen güzel buluşlar yap yeter ki bizim kariyer düşkünlerimiz kullanmasa da bir gün onların çocukları ve torunları mutlaka kullanır.
Son olarak şunu ifade edeyim. Ben, ne deliyim, (bazılarını dediği gibi ) ne de dahiyim. Eğer vatanını, milletini sevmek delilikse o zaman akıllılık ne demektir? Öyle üretken olmaya çalışan insanları ”Deli veya Dahi” diye damgalayarak görevden kaçamazsınız. Bu vatan, bu ülke hepimizin… O halde hepimiz karınca kararınca üretici olmak zorundayız. Çocuklarımıza ve torunlarımıza daha müreffeh bir Türkiye bırakmak dileğiyle….. NECİP GÜVEN 12 MAYIS 2008
DAHİLİK İLE İLGİLİ SÖZLER
*Deha, belli bir konuya yöneltilmiş derin bir dikkatin mahsulüdür. G.Buffon
*Eğer sizde deha varsa çalışkanlık bunu geliştirir, eğer yoksa çalışkanlık dehanın yerini tutar. G. Greene
*Deha, sebatla çalışmaktan başka bir şey değildir. H. O. Dwight
*Dâhilere atılan taşlar, gelecekte onlar için yapılacak anıtların temelini kurarlar; taşlama ne kadar çok olursa dâhi o kadar yükselir. H. Berlioz
*Dehasız çalışanlar çoktur; fakat çalışmayan bir deha asla. N. Cybinsky
*Deha, sonsuz güçlüklere katlanabilme yeteneğidir. T. Carlyle
*Deha, bir yaradılış meselesi değil, bir ter dökme meselesidir; dehanın yüzde biri ilham, yüzde doksan dokuzu terdir. Edison
*Deha, gerçekleri alışılmamış bir şekilde görmekten başka bir şey değildir. W. James