• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/annebabaokulu
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905327001004
  • https://www.instagram.com/matematikkafe
TRANSLATE
DESTEK OL
ÜYELİK GİRİŞİ
REKLAM ALANI-1

MATEMATİK DÜNYASI
EĞLENCELİ MATEMATİK
OKUL BAŞARISI
PSİKOLOJİ
SİTE HARİTASI
ZİYARET BİLGİLERİ
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam244
Toplam Ziyaret2379915

Matematik Karşısında Neden Bocalıyoruz 2

21/11/2023

matematikte-neden-bocaliyoruz-2


Önceki Sayfa:
 MATEMATİKTE NEDEN BOCALIYORUZ 1


ANADOLU AÇILIMI (YUNUS EMRE)

Barut hikâyesini anlattıktan sonra beni sorgulamaya başladılar. İlk soruları "Sorunların ana çözümleri olan BARUTU buldun mu BARUTU?" oldu. Ben de "Evet, buldum" deyince "Şimdi BARUT meselesini daha sonra açıklarsın ama bizim merak ettiğimiz ve öğrenmek istediğimiz bazı konular var." deyince ben de: "Sorun bakalım bildiklerimi cevaplayayım." dedim.

Önce kafamıza takılan açılım konusu var. Bir açılım modası aldı başını gidiyor sen de "Matematikte ve Eğitimde Çözüm: Anadolu Açılımı" diyerek modaya mı uydun?

--Efendim, daha ortalarda açılımın "a" sı yokken ben bilhassa son 2-3 yıldır "Matematik sorunu 'Mimar Sinan, Mevlana, Yunus ve Nasrettin Hoca felsefesiyle' çözülür" diye sitemde yazdım, seminerlerimde uygulamalı olarak felsefenin detaylarını açıkladım ve uyguladım.
 
--Madem açıkladığın açılımın ayakları bizim yaşam felsefemize dayanıyor. Öyleyse bizim yaşam felsefemize nasıl ulaştın?

--Efendim bu uzun hikaye ama size ben olayı kısaca özetleyeyim:
 
7 Mayıs 1999 tarihi benim hayatımda bir sayfayı kapatıp yeni bir sayfa açtığım tarihti. O tarihten sonra yoğun bir araştırma yapmaya ve kitap okumaya başladım. Başlarda bu kitapların büyük çoğunluğu batı kaynaklı kitaplardı. Bu kitaplarda çok farklı bilgilere ulaşmıştım. Bazı bilgiler bizim kültürümüze ters gelse de bazı fikirler sanki bana yabancı değilmiş gibi gelmeye başladı. Sonraları benim jeton birden düştü.

--Ne o, sen hala jetonlu telefon mu kullanıyorsun?

--Efendim, lafın gelişi öyle söyledim. Zaten Nasrettin Hocamızı biraz geçte olsa keşfettikten sonra benim de mizah duygum hayli gelişti.

-- Hocamızı kaç yaşında keşfettin?

-- 50 Yaşında efendim.

-- Maşallah, maşallah bayağı erken keşfetmişsin.

-- Efendim ben gene de buna şükrediyorum, bir de hiç keşfedemeseydim topluma matematiği anlatacağım ve sevdireceğim diye göbeğim çatlayacaktı. Zaten hocamızı keşfedinceye kadar göbeğim bayağı çatladı da!

-Sen devam et anlatmaya.

--Efendim anlatacak fazla bir şey de yok. Kotu biz üretiyoruz ama onlar sadece üzerine marka vuruyorlar. Biz de batıya hayran hayran "Üstadım, adamlar yaptı mı yapıyorlar yani" diye anlatıp duruyoruz. Bizde bu özgüven eksikliği ve marka düşkünlüğü oldukça da bu yollardan daha çok gideriz.

--Sonunda bizi geç de olsa keşfettiğin ama bizlerden aldığın ilhamı yani "Anadolu Açılımı"nı ana hatları ile açıklar mısın?

Efendim önce "Anadolu Açılım Felsefemiz" olarak Mimar Sinan deyince ne anladığımı ve anlatmak istediğimi açıklayayım. Öğretmenlikte ilk görev yerim olan Mardin-Midyat’ta göreve başladığımda yakın köyde görev yapan Sivaslı Öğretmen arkadaşım Erdoğan Bey, stajyerlik işlemleri için Midyat’a bir okula gittiğinde, emekliliği gelmiş bir tecrübeli öğretmen bahçede dolaşırken, Erdoğan Hocam’a bir ara: "Erdoğan Hocam, tam öğretmenliği yeni yeni öğrenmeye başlamıştım ama öğrenemeden emekliliğim geldi." demiş.

Görev yaptığım yıllar içinde bu sözü hiç unutmadım ve ben de projelerimi daha rahat hayata geçirebilmek için mecburen emekli olurken, ağzımdan aynı sözler döküldü: Tam öğretmenliği yeni yeni öğrenmeye başlamışken emekli oldum. Öğretmenliğimin 15 yılını tamamen arayış içinde geçirdim. Son 10 yılında yavaş yavaş ısınmaya başlamışken mecburen oyundan çıktım. Öğretmenlik eğitimi aldığımız 2 yıl içinde bize öğretmenliğin sevgiyle başladığını öğretmeyen, bir kısım öğrencilerinin diğerleri tarafından tekme tokat dövülüp okuldan atıldığı zaman bu duruma ses çıkarmayan sözde hocalarıma hakkımı helal etmedim, etmiyorum, etmeyeceğim.

Benim, pırıl pırıl 15 yılımı, yıllarımı çaldılar, öğrencilerimin, anne-babalarının haklarını yediler. "Necip GÜVEN emekli oldu, birkaç yıl daha mücadele eder ve sonunda pes eder." diye düşünenler yanıldıklarını çok yakında daha iyi anlayacaklar. Ben artık öğrencisini bile korumaktan acizlerin değil "Öğrendiklerimi toplumumla paylaşmayıp mezara mı götüreceğim" diyen Dürdane ELHAN’ların, Müyesser SAKA’ların öğrencisiyim. Ben ustalık eserim dediği "Selimiye Camii"ni 80 yaşında yapan Mimar Sinan’ın öğrencisiyim. Anadolu Açılımı’ında Mimar Sinan deyince ben: kendini devamlı geliştiren, yenileyen, gelişimi durmayan insan modelini düşünüyorum ve eğer Mimar Sinan biraz daha yaşasaydı ve yeni bir camii yapsaydı eminim ki o camii de Selimiye Camii’den en az bir gömlek önde olacaktı.

Gelelim Yunus’u neden Anadolu Açılımı’nda baş köşesine koyduğuma. Yunus bana gönüllere giren eğitim-öğretim anahtarının sevgi olduğunu öğretti. İçinde sevgi olmayan bilgi ancak modern hırsız, modern cani, modern köle yetiştirir. Sevginin ise doğal ortamda cani olması gerekenleri bile kazanma gücü vardır. Bu durumu, tüm çıplaklığı ile ortaya koyan -biri A.Erkan KAVAKLI’nın naklettiği, biri de benim başımdan geçen- iki yazı ve olayla pekiştireceğim.

( * )Çocuklar çiçektir, onları sevin. Sevgi güç kaynağıdır. Sevgi ışığının aydınlatamayacağı kalp dehlizi yoktur. Eğitimde en etkili metot, severek eğitmektir.

Annelerin, çocuklar üzerinde daha etkili olmalarının sebebi, onları daha çok sevmeleridir. Bir çok ünlü kişi, en etkili öğretmenlerinin anneleri olduğunu söylemiştir.

Amerika’da bir enstitü, varoş çocukları üzerinde bir araştırma yapmış. Amerika’ya göç eden ve şehirlerin kenar semtlerine yerleşen 200 çocuk üzerinde araştırma yapan enstitünün amacı, bu kültürsüz semt çocuklarının, ileri teknoloji ülkesi Amerika’ya entegre olup olamayacaklarını ölçmektir.

Çocukların IQ’leri ölçülmüş, kültürleri test edilmiş, ailelerin kültür seviyeleri araştırılmış. Uzun araştırmaların sonunda toplanan veriler değerlendirilmiş. Elde edilen sonuç, araştırmacıları yanıltmamış. Sonuç şu: "Hiç şansları yok."

Aradan 20-25 sene gibi bir zaman geçmiş. Enstitüde araştırmayı yapan müdür emekli olmuş. Yeni müdür, enstitüyü devralmış, aldığı evrakları incelerken 200 varoş çocuğu üzerinde yapılan araştırma dosyasını da bulmuş. "Acaba bu varoş çocukları ne olmuştur", diye merak etmiş. Yeniden araştırmaya girişmiş. 200 çocuktan 180’ine ulaşmış. Sonuç oldukça şaşırtıcı çıkmış: 176 çocuk; doktor, mühendis, iş adamı olmuş.

Yeni müdür oldukça şaşırmış. Bir dizi yeni soru hazırlayıp varoş çocuklarının nasıl başarılı olduklarını öğrenme yolunu tutmuş. Başarılı iş adamı, mühendis ve doktorlar, başarılarını açıklayan birçok şey söylemişler; fakat hepsinin vurguladığı ortak bir cümle varmış. Şöyle demişler: “Bizim harika bir öğretmenimiz vardı.”

Araştırma öğretmene kadar uzamış. Öğretmeni bulmuşlar. İhtiyar ve ölümünü bekleyen bir pîri fani ile karşılaşmışlar. Ona başarısının sırrını sormuşlar. Cevap olarak: “Ben onları sevdim.” demiş.

Seven insan fedakâr olur ve sevdikleri için akıl almaz fedakârlıklar yapar. Bayan Christina da çok fedakâr davranmış. Çocuklara bütün kalbini ve gönlünü açmış. Elinden gelenin en iyisini yapmış. Onlara mutlaka birer hedef seçmelerini söylemiş ve bu hedefe odaklanmalarını sağlamış.

İlk hafta, meselâ doktor olmak isteyenlere: "Doktor nasıl olunur?" konulu bir ödev vermiş ve araştırma yapmalarını istemiş.

İkinci hafta: "Doktor olmak için nasıl çalışma yapmak gerekir?" konulu kompozisyon yazınız demiş.

Üçüncü hafta: "Doktorlar nasıl çalışır?" konulu bir çalışma yaptırmış.

Dördüncü hafta: "Doktor neler bilmeli? Hangi kaynakları okumalı?" şeklinde ödev vermiş.

Resim dersinde doktor resmi yapmalarını istemiş. Sonraki resim dersinde doktorun çalışma ortamını resimletmiş. Hastane, hasta, serum takan hemşire vs. resimleri yaptırmış. Böylece çocukların hedeflerine odaklanmasını sağlamış. Hedef belirleme ve hedefe odaklanma sonucu çocuklar başarılı olmuş. Aynı çalışmayı biz de tekrarlayabiliriz. Çocuklarımızı bütün kalbimizle seversek, gerekenden fedakârlığı gösterir, onların hedeflerine odaklanmasını sağlar ve benzeri bir başarıya ulaşabiliriz. Başarılı eğitimin sırları; sevgi, ilgi ve fedakârlıktır. (* ) Ali Erkan KAVAKLI

Başımdan geçen 2. olayı anlatmadan önce 2008 – 2009 Öğretim Yılında öğretmenler gününde "Matematikle Barışıyorum" kitabımı alan ve bir özel kuruluşta yönetici olarak görev yapan bir annenin gönderdiği elektronik postaya ve paylaşımına göz atalım.

Necip Bey Merhaba, öğretmenler için söylenecek o kadar güzel sözler varki... Ancak sizler gibi, bu mesleği özümsemiş ve amacını idrak etmiş olan fedakâr öğretmenleri anlatacak kelimeleri bulmak ise oldukça zor. Bu yüzden, çok hoşuma giden ve öğretmenliğin ne denli önemli bir meslek olduğunu anlatan aşağıdaki yazıyı sizinle paylaşmak istedim. Öğretmenler gününüzü kutlar, sizin gibi eğitimcilerin çoğalmasını temenni ederim. Saygılarımla H…. B….

ÖĞRETMENİM

“Öğrenci gözüyle öğretmen” adlı yarışmada birincilik ödülü alan yazı.

Ben bir öğretmen çocuğuyum. İlk öğretmenim de annemdir. Öbür çocuklar gibi okula başlarken yabancılık çektiğimi söyleyemem. Yaşamım okulda başlamıştı. Ancak okula başlamamla yeni bir sorun önüme çıktı. Annemi öbür çocuklarla paylaşmak zorunda kalmıştım. Evde benim üzerime kanat geren, bana bir çiçek gibi özen gösteren annem, okulda ve özellikle sınıfımızda bambaşka biri oluyor, tüm çocuklar onunmuş gibi onlara da aynı sevgiyi gösteriyordu.

Dahası, onların sorunlarını eve de getiriyor ve hepsiyle ayrı ayrı ilgileniyordu. Bu benim kıskançlığımı arttırıyordu. Özellikle “Ümmü” ile çok ilgileniyordu. Bu siyah saçlı, siyah gözlü, tombul yanaklı köy çocuğu pek konuşkan değildi. Teneffüslerde oyunlara da katılmazdı. İçine kapanık, sessiz bir tipti. Annem teneffüslerde “Ümmü” ile oynardı. Ümmü’nün sorununa çözüm bulabilmek için ailesi ile sıkı bir ilişki kurmuştu. Bu çalışma kısa sürede meyvesini verdi.

Ümmü oyunlara bizim çağırmamızı beklemeden katılıyor, çalışmaları ile de kendini gösteriyordu. Annemin sevinci sonsuzdu. Bir ödül almışçasına “Ümmü’yü kazandım” diye seviniyordu. Fakat sevinci uzun sürmedi. Talihsiz bir olay Ümmü’nün yaşantısını alt üst etti.

Soğuk bir kış günü evde yalnız kalan Ümmü, sobayı yakmak istemiş fakat yakamamış. Bakmış ki olmuyor, kızgın odunların üzerine gaz dökmüş ve kibriti yakmış. İşte ne oldu ise o zaman olmuş, sobadan fırlayan alevler Ümmü’yü sarmış. Dumanları gören komşular eve koşmuşlar. Ümmü’yü yarı baygın halde kurtarmışlar, yangını da bastırmışlar.

Ev kurtuldu. Fakat Ümmü geçirdiği korku nedeniyle konuşamaz oldu. Gösterildiği doktorlar Ümmü’yü ancak bir şokun konuşturabileceğini söylemişler. Annem Ümmü’yü sıkıntılı günlerinde yalnız bırakmadı. Sınıfa getiriyor, onunla yine ilgileniyordu.
 
Aradan iki ay geçti. Annem kalp çarpıntısı geçirerek derste rahatsızlandı. Rengi sararıyor, nefes almakta güçlük çekiyordu. Babam bir taksi getirdi, annemi bir battaniye içinde sarsmadan arabaya yerleştiriyorlardı ki; kekeleyen bir ses işitildi. “Öğretmenim ne olur iyi ol, seni çok seviyorum.” Hepimizden önce annem tanıdı sesin sahibini. Ümmü’ydü bu.

Annem kapalı gözlerinin ardından sızan yaşlarla, “Ah ne güzel Allahım. Ümmü de konuştu.” dedi. Ben de Başöğretmen Atatürk’ümün eğitim ordusunda öğretmen olacağım. Ben de bilgisizliğin karanlığına ışık tutacağım. Yurdumun çocuklarına bilgiden taç öreceğim. Öğrencilerimin gönüllerinde yaşayacağım.’’

Bu arada özür diyerek 3 bölümden oluşturmayı düşündüğüm bu yazı serisini size daha faydalı olma amacıyla plan değişikline gittim. Çünkü "benden kızı için yardım isteyen bir anne ve kızıyla yazışmalarımızı" özetlemek istedim ama daha sonra bu olayı hiç kesmeden olduğu gibi paylaşmamın daha doğru olduğunu düşündüm.

Çünkü annenin bana yazdığı elektronik postayı paylaştığım bir kurumda yöneticilik yapan bir anne benim şov peşinde olduğumu düşünerek aşağıdaki cevabı yazdı.

Bu cevapla bu bölümü bitirelim ve 3. bölümü yönetici anneye göre ümitsiz bir vaka olan Adanalı Anne ve kızı ile yaptığımız mailler sonucunda yaşananlara ayıralım.

"Acaba şov peşinde olduğumu düşünen anne haklı çıktı mı?" bunun sonucunu 3. bölümde görelim.

İpucu mu? … Yok, yok, 3. Bölüm yayınlanıncaya kadar meraktan çatlayın. Bu olayın sonucunda yönetici annenin de benim de haklı çıkma şansım % 50.

3. Bölümde buluşmak üzere iyi günler dilerim…
 
 
Necip Güven
2231 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın